Dijital dönüşüm, milli kalkınma hamlemizin en önemli enstrümanlarından biri olarak, ulusal ekonomimizi daha sürdürülebilir bir seviyeye çıkarmayı amaçlayan politika başlıklarımız arasında önemli bir yere sahiptir.
Küreselleşmenin dünya ekonomisi üzerindeki dönüştürücü etkisi, ulusal ekonomileri bu değişime ayak uydurmaya zorlamaktadır. Bu dönüşüm sadece teknolojiyi değil, bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı olarak; insan, iş süreçleri ve teknoloji alanındaki bütüncül bir dönüşümü içermektedir.
Bu itibarla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş ile birlikte, Siber Güvenlik, Büyük Veri, Yapay Zekâ ve Dijital Teknolojiler başta olmak üzere, kurumlar arası iş birliğinin geliştirilmesi, ortak altyapıların kurulması, bilgiye dayalı etkin karar alma süreçlerinin oluşturulması, nitelikli insan kaynağı ve kapasitesinin geliştirilmesi ile etkin bir e-Devlet yapısının hayata geçirilmesi ve stratejik seviyede dijital ekonominin sacayaklarının oluşturulması maksadıyla Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi kurulmuştur.
Düne kadar dijitalleşme politikaları daha çok teknolojik altyapı odaklı ele alınırken, günümüzde geliştirilen ve yaygın olarak kullanılan yeni teknolojiler, alt yapının yanı sıra, verinin, bir değer olarak dijital ekonominin merkezinde yer almasına neden olmuştur. Bu itibarla, 21. Yüz Yılın dünyasında bir güç olarak var olabilmenin temelinde, veriye dayalı bir ekonomik model yer almaktadır.
Bu yeni ekonomik modeli oluşturan değer zincirinin en önemli halkalarını, Nesnelerin İnterneti, Büyük Veri, Bulut Mimari, Yapay Zeka, Blok Zinciri vb. teknolojiler oluşturmakta olup; bu teknolojiler ile veriye dayalı olarak kurulan yeni ekonomik modele, dijital ekonomi adı verilmektedir.
Küresel ölçekte dijital ekonominin aktörlerine baktığımızda, karşımıza çıkan tabloyu en iyi şekilde özetleyen verilerden bir tanesi, uluslararası marka değerlendirme kuruluşu “Brand Finance” tarafından hazırlanan “Dünyanın En Değerli 500 Markası”-“ Global 500” araştırması sonuçlarıdır.
“Dünyanın En Değerli 500 Markası 2022” sonuçlarına bakıldığında, ilk 10 sırada ağırlıklı olarak teknoloji firmalarının yer aldığı görülmektedir. Bu şirketler, yazılım ve veri gibi soyut varlıklar üzerinden değerlenmekte ve somut sermaye şirketlerine oranla daha fazla yatırım alarak, 20. Yüz Yılın ağır sanayiye dayalı üretim ekonomisi modelini, veri merkezli dijital ekonomi modeline bırakmaktadır.
1- Apple / ABD / Teknoloji/ 355 Milyar Dolar
2- Amazon / ABD / Perakende/ 350 Milyar Dolar
3- Google / ABD / Medya/ 263 Milyar Dolar
4- Microsoft / ABD / Teknoloji/ 184,2 Milyar Dolar
5- Walmart / ABD / Perakende/ 112 Milyar Dolar
6- Samsung Group / Güney Kore / Teknoloji/ 107,3 Milyar Dolar
7- Facebook / ABD / Medya/ 101,2 Milyar Dolar
8- ICBC / Çin / Bankacılık/ 75,1 Milyar Dolar
9- Huawei / Çin / Teknoloji/ 71,2 Milyar Dolar
10- Verizon / ABD / Telekom/ 69,6 Milyar Dolar
Yukarıdaki listede yer alan; “Dünyanın en değerli 500 Markası” ülkelere göre sıralandığında; ilk sırayı 199 firma ile ABD almaktadır. ABD’yi sırasıyla, 77 firmayla Çin, 31 firmayla Japonya, 28 firmayla Fransa, 25 firmayla Almanya ve 23 firmayla İngiltere takip etmektedir.
Marka değeri yüksek şirketlere ev sahipliği yapan ülkeler ile 193 ülkeyi kapsayan Birleşmiş Milletler e-Devlet Gelişmişlik Endeksi raporlarındaki ülke sıralamaları karşılaştırıldığında; benzer bir tablo karşımıza çıkmaktadır.
Bu itibarla; 21. Yüz Yılın teknolojileri ile küresel ekonomiye yön veren, ulus üstü şirketlerin, sahip oldukları bu değeri, e-Devlet alanındaki gelişmişlik düzeyine borçlu olduğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır.
Öyle ki bu şirketlerin dijital ekonomi pazarından pay alabilmenin yolu, e-Devlet alanındaki ulusal yatırımlardan geçmektedir. Ancak bu yatırımlar her ne kadar devletler tarafından yapılmış olsa da, ürettiği katma değerin büyük bir bölümü ulus üstü şirketler tarafından ekonomik bir değere dönüştürülmektedir.
Ayrıca, devletler ve devletleri ayakta tutan uluslar, dijital ekonomiye yön veren verinin asıl sahipleri olmasına karşın, bu veriyi ekonomik bir değere dönüştürmeyi başaranlar, yine ulus üstü şirketlerdir.
Bu durum ülkelerin ulusal politikalarına yansıyarak, dijital ekonomi pazarından alınacak payın, adilane bir şekilde dağıtılabilmesi için devletleri yeni hukuki düzenlemeler yapmaya zorlamaktadır. Nitekim sosyal medya araçları üzerinden elde edilen gelirlerin vergilendirilmesi ve denetimi konusunda birçok devlet hukuki düzenleme çalışmaları yapmaktadır. Ancak, düne kadar devletlerin tekelinde olan veri sahipliğinin, el değiştiriyor olması, devletlerin yaptırım gücünü azaltmaktadır.
Aynı zamanda sermaye ekonomisinin yerini almaya başlayan ve merkeziyetsiz bir şekilde büyüyen paylaşım ekonomisi de dijital ekonominin bir enstrümanı olarak, devletlerin vergiye dayalı ekonomik modellerini sorgulanır hale getirmektedir.
Dijital ekonominin bir diğer argümanı olan ve küresel finans sistemine alternatif olarak, ekonomik bir değere dönüşmeye başlayan kripto paralar da merkeziyetsiz finansın geleceğini şekillendirmektedir. Bu durum devlet ile vatandaşı arasındaki en kuvvetli bağ olan paranın geleceğini etkileyerek, sosyo ekonomik hayatın yeniden tanımlanmasına neden olmaktadır.
Bu yeni dünyada e-ticaret, e-ödeme, sosyal medya platformları ve paylaşım ekonomisine aracılık eden uygulamaların inanılmaz bir hızla büyümesi, bu platformları dijital ekonominin ana oyuncuları haline getirmekle kalmamış, aynı zamanda uluslararası şirketleri, uluslar üstü bir konuma taşımıştır.
Veriyi merkezine alan bu yeni model, sadece ekonomiyi değil sosyolojik hayatı da sil baştan değiştirmektedir. Alışkanlıklarımız, sosyalleşme ve iş yapış şekillerimiz, eğitim, sağlık, özel hayatın gizliliği, kişisel hak ve hürriyetler, güvenlik ve aidiyet gibi birçok konu yeniden tanımlamaktadır.
Bu itibarla, aidiyet, hak ve hürriyetler başta olmak üzere, zamanın gerektirdiği bu değişime ayak uydururken, göz ardı edilmemesi gereken en önemli konu; ezelden ebede sahip olduğumuz değerleri kaybetmeden, bu yeni ekonomik modelin şekillenmesine katkıda bulunmak ve ülkemizi 21. Yüz Yılın muasır medeniyetler seviyesinin üstüne taşımak olmalıdır.